Yaşam

Okul sadece sınıflardan oluşan bir yapı mıdır?

İlker Çatak’ın son filmi Öğretmenler Odası, muğlak bir hikayeden yola çıkarak mevcut düzene dair mutlak bir gerçeği gözler önüne seriyor. Film, kamerasını Almanya’ya çevirse de aslında evrensel bir gözlemin titiz bir raporu, “modern” sınıfın canlı ve gerçekçi bir panoramasıdır.

Okulda yaşanan bir dizi hırsızlığı konu alan film, genç öğretmen Carla Nowak’ın beklenmedik ve riskli bir duruma sürüklenmesini konu alıyor. Genç ve idealist bir matematik ve beden eğitimi öğretmeni olan Carla Nowak, zeki ve kararlı bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Okuldaki herkes gibi Carla da faili meçhul hırsızlık olaylarından etkilenir ve bundan çok rahatsız olur. Ama aynı zamanda okulun sert ve adaletsiz yöntemlerine de karşı çıkıyor. Müdürün ve bazı öğretmenlerin ani bir şekilde öğrencilere seslenmesiyle işler karışır.

Türk kökenli bir çocuk ırkçılığın kurbanı oluyor. Cüzdanındaki fazladan paranın, ebeveynlerinin ona bir bilgisayar oyunu alması için verdiği para olduğu ortaya çıktı. Okulun yetersiz özründen etkilenmeyen Carla, çocuğun annesi ve babasıyla diplomatik olarak iletişime geçmenin kendi sorumluluğu olduğunu düşünüyor. Konuya farklı bir açıdan yaklaşıyor ve dizüstü bilgisayarına bir kamera yerleştiriyor. Ortaya çıkan hukuka aykırı görüntü, kesin olmamakla birlikte, yönetici çalışanlardan birinin hatasını içeriyor gibi görünüyor. Resim, Carla’nın en parlak öğrencisinin annesine ait, ofisin ön saflarında çalışan bir çalışanın giydiği benzersiz bir giysinin kumaş tasarımına odaklanıyor. Kanıtlar tam olarak kesin olmasa da doğru yöne işaret ettiği için idari bir karara varılıyor ve bürokratik sürece güveniliyor. Resmi olmayan suçlamalar karşısında şeffaflığın tamamen yok olması, okulu meşru bir ahlaki (ve etik) paniğe sürüklemektedir. Öğrenci gazetesi bu haberi ‘yılın haberi’ olarak alıp yayınlıyor.

IRKÇILIK, KİMLİK POLİTİKASI VE BASKI

Veliler, okulun arama prosedürleri, gizli takip ve net yanıtların verilmemesi gibi konulardan endişe duyuyor. Öğretmenler kaosun ardından işlerini kaybetme endişesi yaşıyor. Bu süreçte ırkçılık, kimlik politikaları ve altta yatan baskı gibi sorunlar gün yüzüne çıkıyor.

Riskler arttıkça Carla, duygusal ve mesleki açıdan çelişkili durumlarla karşı karşıya kalır. Kabul edilebilir herhangi bir çıkış stratejisi hızla ortadan kayboluyor. Carla çoğu zaman haklıdır ancak yanılabileceği birçok durum da vardır. İnsanlar hata yapabilir ve işler sıklıkla kontrolden çıkabilir. Peki iyi niyetle alınan kararların ağırlığıyla kim yüzleşmeli? Etkisiz bir gerekçe nedeniyle “öteki” cezalandırılmalı mı? Peki okul sadece koridor ve dersliklerden oluşan bir yapı mıdır? İlker Çatak, otoritenin hakim olduğu gücü, iktidarın yasallaştırdığı faşist algıyı, örtülü ahlakı ve politik doğruculuğun ilkel çığlıklarını ustalıkla kullanıyor.

Film, kimin hatalı ya da masum olduğuyla ilgilenmek yerine, değişen güç dinamiklerine ve bunların toplumsal sonuçlarına odaklanıyor. Öğretmen ve öğrencileri korumaya yönelik uygulanan kural ve sistemlerin yetersizliğini ortaya koyarken, bireylerin bu kuralları kendi bireysel çıkarlarına ve siyasi eğilimlerine göre nasıl yorumladığını veya esnettiğini de ortaya koyuyor. “Bu kişi hırsızdır” gibi bir mutlaklık sunmuyor. Bu, Carla’nın yalnızca işini tehlikeye atacak bir kayıt yapmakla kalmayıp, aynı zamanda mülk üzerinde izinsiz kişisel gözlem yapmanın yasa veya kural ihlali olduğunu da gösteriyor. Bu durum hem Carla’nın hem de diğer karakterlerin yargılarından şüphe etmemize neden oluyor.

SİYASİ OLARAK YÜKLÜ BİR MİKROKOZM

Her ne kadar “Öğretmenler Odası” bir kurumun gerçek prosedür detaylarına dayansa da elbette daha derin bir metaforun temsilcisidir. Bu sadece Carla’nın yaşadığı kırılgan durumun değil, aynı zamanda ulusal, ırksal ve sınıfsal kırgınlıkların da bir ifadesidir. Bunlar olup biten her şeyin arka planını oluşturan faktörlerdir. Ancak bu karmaşık bağlamda pek çok detay ve nüans görüş alanımızın dışında kalıyor.

Filmin çoğu, genellikle müziksiz, statik elde yapılan çekimlerden oluşuyor; İnsanlar bir çerçeve içerisinde konuşur, yürür ve hareket ederler. Ancak besteci Marvin Miller’ın ürkütücü ve ara sıra yükselen sesi Carla’yı çevreliyor, neredeyse ona dokunuyor, onu hissediyor ve atmosferin olağan mide bulantısını yavaş yavaş ağırlaştırıyor.

Çatak, günümüz toplumunun kırılganlığını titizlikle yansıtan, ahlaki açıdan belirsiz ve politik açıdan yüklü bir mikrokozmos yaratmayı başarıyor. Bireyi damgalayan kitlesel histeri gibi faktörlerin, bir toplumu veya okul gibi küçük bir mikrokozmosu nasıl hızla parçalayabildiğini gösteriyor. Sinema adaleti ve ön yargıyı bir tencerede kaynatır ama bunu yaparken seyirciye vaaz vermez. Sistemi yenebileceklerine inanan azınlığa karşı çoğunluğun çıkarlarını korumak için tasarlanmış bir yapıyı ironik bir şekilde selamlıyor.

(KÜLTÜR VE SANAT HİZMETİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu